Gösterim Üzerine Arayışlar

Şehir ve Bölge Planlama eğitiminin en önemli öğelerinden biri, somut bir mekan ile ilgili olarak alınan kararların haritaya işlenmesi ve bir anlamda o mekan ile ilgili hayalinizin tasarım öğretileri ışığında gösterimidir. Gösterim yöntemi ve tekniği farklılaştıkça, elde ettiğimiz ürün sadece alınan kararların işlendiği bir yasal belge olmak yerine artık özgün bir tasarım örneği olarak değerlendirilebilir. Fakat, altlık olarak kullanılan haritalar ve planlama mevzuatı çerçevesinde belirlenen lejand standartları doğrultusunda yapılan gösterimler nedeniyle günden güne meslek alanımızda üretilen çalışmaların aynılaşmaya başladığını üzülerek gözlemlemekteyiz. Bu yazının temel amacı, yukarda bahsettiğim sorundan yola çıkarak, uzun zamandır kendimi geliştirmeye çalıştığım sulu boya çalışmalarım ile şehircilik öğretilerini bir araya getirerek deneysel bir çalışma ile doğayı ve mekanı farklı yöntemlerle işlemek ve benzeşen sonuç ürünler yerine sanatı, yaratıcı düşünceyi açığa çıkaracak farklı deneyimlere, farklı düşüncelere kapı aralamaktır.  

Kartografya veya haritalama; Uluslararası Kartografya Birliği tarafından;” harita kullanımı ve üretimiyle ilgilenen sanat, bilim ve teknoloji disiplini” şeklinde tanımlanmaktadır. (International Cartographic Association, 2016). Planlama çalışmalarında altlık olarak kullandığımız haritaların üretim süreci, aslında bir sanat disiplini olarak tanımlanmasına rağmen, ülkemizde daha çok tekniğin ağır bastığı, çerçeve, içerik ve elemanların net olarak tanımlandığı bir üretim sürecinin baskın olduğunu görmek mümkün.  

Yeryüzü üzerinde gördükleri gerçek öğeleri veya elde ettikleri bilgiler ile şekillendirdikleri konuları, diğer bilim dalları tarafından kullanılması amacıyla sınırlı gösterim teknikleri ve kurallar çerçevesinde bir haritaya aktaran kartograflar, çoğunlukla aynılaşmış bir altlık sunmaktadır meslek alanımıza. Şehir Plancıları olarak bizler de tekdüzeleşmiş altlıklardan hareketle, standart hale getirilmiş, tamamen bilgisayar programlarına endekslenmiş bir kurguda birbirine benzeyen, özgünlük içermeyen çalışmalar yapıp durmaktayız.  

Peki bu böyle olmak zorunda mı?  

Haritalamadan başlayarak, ürettiğimiz planlara değin farklı bir gösterim yöntemi mümkün değil mi acaba?

Kartografya ve gösterime dair ilgim, hem mesleğim dolayısıyla sürekli karşılaştığım haritaların/planların estetik açıdan daha kaliteli olması isteğimden hem de tarih boyunca sürekli değişip dönüşen gösterim tekniklerinin yine böyle bir sürece gireceği gerçeğinden kaynaklanıyor. Bulunduğumuz durumda, gösterimlerin aynılaşması, kimliksizleşmesi, özgün katkıya imkan vermemesinin bir kriz durumu yarattığını; bu krizin bir değişim ihtiyacı doğuracağını ve bu krizden sadece yaratıcı düşünceyi serbest bırakarak çıkabileceğimizi düşünüyorum.  

Bu nedenle bilgisayar programlarına bıraktığımız gösterim süreçlerine tekrardan insan elinin değmesi gerektiğini savunuyorum. Yukarda ilettiğim sorulara pozitif içerikte yanıtlar vermek için bir takım arayışlara girmek ve bu ısrarımızı sürdürmek gerektiğine inanıyorum.  

Bir örnekle başlayalım: Hayal gücümüzü ve düşüncelerimizi serbest bırakmak için somut olmayan hayali bir mekandan yola çıkalım. Yani yeryüzünde gördüğümüz gerçek objeleri kağıda aktarmak yerine, soyut lekeleri gerçek mekanlar gibi hayal edip sırayla o lekelere bir anlam kazandırmayı deneyelim.  

Gelişigüzel dokunuşlarla oluşan boya kümelerinin yayılarak çalışmamızın mekânsal sınırlarını oluşturmasını, bir anlamda yeryüzümüzü şekillendirmesini izleyelim. Boya kurudukça, oluşan yeryüzü şekillerini hayal edelim. Dünyamızın kuruluş sürecinde anakaraların oluşum süreçlerini izler gibi.. Bize sunduğu rastlantısal altlıklardan hareketle hayali mekanımızı aşama aşama yaratmaya başlayalım.  

En baştan en sona kadar sunduğum tüm çalışmalar temel olarak soyut lekelerin anlamlandırılmasını içerse de daha anlaşılabilir olmak adına ilk çalışmalarda bunu daha geleneksel haritalandırma yöntemleriyle aktarmaya çalışacağım. Son çalışmada ise yorumu tamamen sizin hayal gücünüze bırakıyor olacağım.   

Bu yazıda bahsettiğim çalışmaları suluboya ve pilot kalem kullanarak gerçekleştirdim. Tabii ki, yöntemde olduğu gibi kullandığımız araçlarda da hayal gücümüzü serbest bırakmakta fayda var.

 

 

Adım 1: Beyaz bir kağıda, yalnızca su ile ıslattığım fırçamı rastgele sürüyorum. Kağıdın bazı yerleri ıslanıyor. Fırçama aldığım boyayı gelişigüzel sürerek ilk topoğrafyanın izlerinin oluşmasını izliyorum. Kuruduktan sonra rastlantısal coğrafyamızın sınırları önümüzde duruyor.  

Adım 2: Gördüğüm yükseltileri, biraz da hayal ederek bildiğimiz haritalandırma yöntemlerinden biri olan izohips çizgilerini çiziyorum. Topoğrafyanın yükseklikleri, bakısı ve bazı sulak alanlar kendini belli etmeye başlıyor. (Koyu kahverengi olan yerler yüksekliğin arttığı alanlarımız. Açık renkli görünen alanlar ise yüksekliği az olan yerler. Boyasız, beyaz yerleri de su öğesi olarak hayal ediyorum. Tabii ki yorumlama bu şekilde olmak zorunda değil, aslında bu sizin nasıl gördüğünüze bağlı. İlk örnekte alışılagelmiş harita okuma yöntemlerini tercih ettiğim için geleneksel öğretileri temel alarak yorumlamayı seçiyorum.)

Adım 3: Kendini belli eden su öğelerini maviye boyayarak belirginleştiriyorum. Yalnızca batıda (sol tarafta) su öğesi olmasını istiyorum ve bu su öğesi, yüksekliğin az olduğu belirli yerlerden içeriye girinti yapıyor. Ayrıca kıyıya çok yakın yerlerde iki adet de göl oluşumu tamamlanıyor. Bunları da maviye boyuyorum. Birkaç tane de körfezimiz oluştu. Bu çalışmada yalnızca doğal öğelerin yer almasını istesem de bu noktada yerleşmeleri düşünmekten kendimi alamıyorum. Nerede bir köy olsa keyifli olur diye içten içe düşünmeye başladım. Bu düşünce bir kenarda dursun. Bu  bölgede mutlaka ağaçlar olmalı değil mi?

Adım 4: Tepelerin genellikle gün ışığı alan yamaçlarında yaşamayı seven ağaçlar hayal ediyorum ve konumlandırıyorum sevdikleri yerlere ağaçlarımızı.

Adım 4:  Tepelerin genellikle gün ışığı alan yamaçlarında yaşamayı seven ağaçlar hayal ediyorum ve konumlandırıyorum sevdikleri yerlere ağaçlarımızı. 

Adım 5: Ağaçları yalnızca yeşille ifade etmek, sınırları keskin ağaç bölgeleri gibi gözüktüğü için üstlerine karışık taramalar ekliyorum. Bu taramaları da yalnızca yeşil alanların üzerine işlemiyorum. Çünkü farklı ağaç/bitki türleri farklı coğrafyalarda kendilerini var edebiliyorlar. Burada da birden fazla ağaç türü bölgeye dağılmış durumda.

Adım 6: Alanımızda bir de güzel bakılara ve toprak kalitesine sahip sulak tarım arazileri bulunsun. Ve onları da daha açık bir yeşile boyuyorum.

Adım 7: Ve tarım alanlarına biraz ekin ekiyorum. Bunu noktalarla ifade ediyorum. 

Su öğelerini eklediğimden beri gözümde canlandırdığım kırsal yerleşimleri tarım arazilerini oluşturduktan sonra yerleştirebiliyorum. Ağaçlık alanlara zarar vermeyen, tarım alanlarını işgal etmeyen kimisi denize yakın kimisi tepelerin ardında kırmızı renkle ifade ettiğim 9 köy yerleştiriyorum.

Adım 8: Son olarak köyleri; denize, tarlalara, ormanlara ve birbirine bağlayan yolları topoğrafya izin verdikçe çiziyorum.

Hayvanlar da kendi patikalarını oluşturduktan, kuşlar da yuvalarını yaptıktan sonra yaşayan bir coğrafya haline geliyor.

İkinci Örnek

Bu örnekte de ilk örnekteki gibi rastlantısal bir başlangıcın ardından bir yerleşmeyi adım adım nasıl oluşturduğumu aktarmaya çalışacağım. Ancak bu örnekte gerçeklerden ve alışılagelmiş haritalama tekniklerinden  biraz uzaklaşıyoruz. Ve başlangıcı farklı renklerle yapıp işleri biraz daha zorlaştırıyoruz.

Adım 1: Kağıdı rastgele ıslatıp, hangi rengin ne ifade edeceğini düşünmeden rastgele boyama yapıyorum. Boyanın henüz kurumadığı, kağıdın henüz müstakbel coğrafyamızı emip şekillendirmediği hali yandaki görselde görünüyor.

Adım 2: Kağıt boyaları emdikten sonra hem renkleri hem şekilleri düşünerek hayal etmeye başlıyorum.

Adım 3: En çok dikkatimi çeken kırmızı renk ile başlıyorum. Küçük işaretlemelerle kırmızı rengini ayrıştırmaya başlıyorum. Renk yoğunluğuna göre de bu işaretleri sıklaştırıyorum. Hala kafamda kırmızı renginin ve işaretlemelerin mekanda ne ifade edeceği belirsiz.

Adım 4: Daha sonra yeşil ve haki renklerine tarama yapıyorum. Bu aşamada ayrıştırdığım mekanların neler olduğunu düşünüyorum. Ve ilk yaptığım çalışmadan da etkilenerek benzer renklere aynı işlevleri yüklüyorum. Kırmızılar yerleşim alanları, koyu yeşiller ağaçlık alanlar, sarılar ise tarımsal üretim yapılan alanlar.

Adım 5: Bu alanı bir ada gibi hayal ediyor ve çevresine deniz ekliyorum. Bununla birlikte coğrafi yapısına dair ilk izi de yerleştirmiş oluyorum.

Adım 6: Etrafını denizi işledikten sonra alanın coğrafi yapısına dair bir fikrim oluşmaya başlıyor ve izohips çizgileri ile alanın topografik yapısını şekillendiriyorum.

Adım 7: Beyaz kalemle yolları çiziyorum. Yerleşimleri birbirine bağlıyorum. Alanın bazı yerlerine beyaz noktalarla sınırları çok da belirgin olmayan bölgeler çiziyorum. Bu alanlar endemik türleri barındırıyor. Gözümüz gibi sakınmamız gerekiyor bu alanları. Ve bu alanlar görmeye alışık olduğumuz gibi keskin sınırlarla ifade edilmiyor. Geçişken, genişleyebilir ve daralabilir.  Bu da aslında ne kadar hassas olduğunu ifade ediyor.

İkinci örnek de burada sona ermese de bu çalışma için burada bırakıyorum. Alan yaşadıkça; sınırlar, işlevler değişecektir. Bugün özel doğal alanlar olarak çizdiğim yerler biz üzerine çizdikçe, çizmeye devam ettikçe yerleşime de dönüşebilir ama diğer taraftan çizdiğimiz yerleşimler de tamamen doğal alana dönüşebilir. Çizmeye devam ettikçe değiştirebiliriz ve bu değişimi sonuç ürüne bakarak görebiliriz.

Üçüncü Örnek

Bu yazıda yer alan son örnekte neredeyse hiç bir somutlaştırma yapmayacağım. Yöntemsel olarak biraz daha deneysel bir çalışma yapıp yorumlamasını sizlere bırakacağım.

Adım 1: İlk iki örnekte de olduğu gibi kağıdı ıslatıp rastgele renklerle boyuyorum.

Adım 2: Kuruduktan sonra rastgele boyamaya devam ediyorum. Neyin ne olacağını düşünmeden kendimi olabildiğince özgür bırakmaya çalışıyorum.

Adım 3: Kağıdın kurumasından sonra biraz daha boyadım. Bu aşamada hala neyin ne olacağını düşünmeden boyasam da bir şeyler hayal etmeye başlıyorum.

Adım 4: Burada hala rastgele boyamaya devam etsem de bir önceki adımda hayal etmeye başladığım için daha kontrollü ilerliyor. Artık kafamda gerçekten bir şeyler oluşmaya başlıyor.

Adım 5: Son olan bu çalışma için yapmayı düşünmediğim ama yapmaktan da kendimi alamadığım adım.

Renklere, lekelere göre kafamda mekanları ayrıştırıyorum ve farklı taramalarla bu mekanları birbirinden ayrılabilecek şekilde ifade ediyorum.

Bu çalışma devam ettirilerek daha da somutlaştırılabilir ama bunu size bırakacağım için yapmayacağım. Gözünüzle gördüğünüzü zihninizle tamamlamanız için bu çalışmayı da burada bırakıyorum.

Şimdi kısaca yaptığımız çalışmalara hızlıca göz atıp neler yaptığımıza bakalım.

İlk örnek detaylı bir şekilde adım adım somutlaştırdığım en anlatıcı ve sıradan örnek. Topografyayı şekillendirerek başlayıp, doğal öğelerle devam edip en son insan faktörünü dahil ettiğimiz daha gerçekçi ilerleyen bir süreç. Bildiklerimizden neredeyse farksız oluşan bir hayali coğrafya oluşumunu izledik hep beraber. Nispeten gerçekçi duran, geleneksel haritalama yöntemlerinin hakim olduğu bu örnek; diğer örneklerle karşılaştırma yapabilmek için farklı bir bakışla, gerçekçi bir doğal çevre ve topografya oluşturmak için hazırlandı.

İlk önce topoğrafyayı şekillendirdik, sonra denizi ve su öğelerini oluşturturduk: Coğrafyamız oluştu,  sonra ağaçları ve tarımsal alanları ekledik ve en son insan gelip yerleşti alanımıza.

İlk çalışmadan farklı olarak; ikinci çalışmada doğrudan işlevleri ayrıştırmaya başladık. Yine adım adım somutlaştırsak da ilk örnekte en son dahil olan insan burada ilk dahil olan unsur oldu. Sonra ağaçlar eklendi, sonra topoğrafya oluştu. Tüm bunlardan sonra doğal alanlar ile bağlantıları oluşturduk. Bu çalışma için yapacağım yorum yöntemin doğruluğu ya da yanlışlığından ziyade farklılığı. Her şeyi alt üst ediyoruz. Dağların, denizlerin yerleşim alanlarına göre şekillenmesi çok da gerçekçi olamayan bir durum. Ama tüm bunları tamamen tersten bir bakış açısıyla yaparsak belki yer seçimi dediğimiz konuyu da daha içselleştirebiliriz; daha doğayla barışık yer seçim kararları alabiliriz.

Üçüncü ve son örneği ise aslında bu yazıyı yazma amacımı oluşturan çalışma olarak tarifleyebilirim. İlk çalışma, yöntemi ve bakış açısını net bir şekilde ortaya koyduğum örnek. İkici çalışma, bambaşka bakış açılarına ve yöntemlerine sahip olabileceğimize dair bir kapı aralamamı sağlayan örnek. Ve son örnek ise neredeyse anlatımsal hiçbir şey sunmadan birçok şey aktarmayı amaçladığım çalışma.

Yazının başlangıcında tekdüzeleşen, yoğunlukla bilgisayar programları ve yasal metinler tarafından sınırı, içeriği, şekli belirlenen haritalama ve plan süreçlerine dair daha farklı arayışlara kapı aralamak ve gösterime dair kısırlaşan durumu düşündürtmek amacıyla yola koyulduğum yazı dizisinin ilkini haritalamaya ayırdım böylece.

Doğru ya da yanlış diye düşünmeden, peşinen alışılmış sınırları, gösterimleri ilelebet sürecekmiş yanılgısına kapılmadan farklı yöntemler, bakış açıları denemeliyiz. Gösterimin teknik bir içerik olduğu kadar bir sanat disiplini olduğunu unutmadan arayışlarımızı sıklaştırmalıyız.

Yorum Yap